Anlat bakalım hayat nasıl?

Selam ahali. Biraz artizlik yapip ücüncü yaziyi ikinciden hemen sonra yazacagimi soylemistim ama bu mümkün olmadi. Cok yogun bir donem gecirdim. Sabah 8 aksam 5 is, oradan hemen kostur kostur 20:45’e kadar Almanca kursu, eve don yemekti, is sonrasi calismaydi derken cok yogun bir donemden gectim ki gectim de sayilmaz hala devam ediyor. O nedenle bu yazi bu zamanlara kadar sarkti. Lafi daha fazla uzatmadan yaziya dalalim. Ilk yazida neden geldigimden, ikincisinde nasil geldigimden bahsetmistim. Simdi sirada buradaki yasam nasil bunu anlatmaya calisacagim.
Ikinci yazida bahsettigim uzere ben sansli bir azinliktan olarak Berlin’e is bularak geldim. 10 Subat tarihinde Berlin’e temelli geldim ve 16 subat tarihinde is basi yaptim. Bunun bana buyuk bir avantaji oldu. Olasi adaptasyon problemlerim bu sayede cok dusuk duzeyde kaldi ve hem Berlin’e hemde buradaki hayata kolayca adapte oldum. Peki nasil buradaki hayat? Sonda soyleyecegimi bastan soyleyeyim. Yedinci ayimin sonundayim ve Berlin’e tasinmis olmayi, esimi dostumu ailemi ozlemek disinda bugune kadar verdigim en mantikli karar olarak goruyorum. Onceki yazilarda belirttigim, Istanbul’da yasarken surekli bir kosturmaca halinde olma, hayati sanki iki kati hiziyla yasiyormusuz gibi hissetme durumunu buraya tasindigimdan beri yasamiyorum. Hayat olmasi gerektigi normal hizina dustu. Istanbul’daki tempoma yakin bir yogunlukta yasiyor olmama ragmen oradaki kadar yorulmuyorum. Peki bunu saglayan sey ne ve farklar neler? Ilk yazida belirttigim gibi burada bir kez daha hatirlatmak istiyorum. Bu tamamen bana ozel ve Turkiye-Almanya kiyasindan daha ziyade Istanbul-Berlin kiyasi. Bunu goz onunde bulundurarak okumanizi tavsiye ederim. Ayrica iyi bir yazar olmadigimi biliyorum bu nedenle elimden geldikce isi kolaylastirmak adina en becerebildigim tarz olan maddelendirerek anlatma yolundan devam edecegim.
– Öncelikle buyuk bir sikintidan bahsetmek istiyorum. Berlin’deki en buyuk sikinti ev bulmak. Ev sayisi az, ev bulmaya calisan insan fazla. Kiralik ev bulup yerlesmek buyuk zaman aliyor. Ayrica buradaki sistem Turkiye’ye gore degisik. Almanya genelinde (sadece Almanya’da olan bir sistem degil bu arada) buyuk gayrimenkul firmalari (Ör: Deutsche Wohnen) mevcut. Bu firmalar bizdeki Toki benzeri konut insasi ve yonetimi yapan firmalar. Ya kendileri bina yapiyor ya da mevcut gayrimenkulleri toplayarak bunlari isletiyorlar. Bir cok apartman da bu firmalara ait ve sen ev tutacaksan bu firmalar ile muhattap oluyorsun. Tabiki de kendi evi olup onu kiraya veren bir cok insan da var ama genelde binalar bu firmalarin. Peki ev bulma sureci nasil ilerliyor? Ilk olarak bizdeki sahibinden.com benzeri internet siteleri araciligi ile kiralik ev ariyorsun. Diyelim kafana gore bir ev buldun ve evi gormek istiyorsun ve ev bu firmalardan birine ait. Firmayi ariyor ve evi gormek istedigini soyluyorsun. Sana bir tarih ve saat veriyorlar ve o saatte gidip evi goruyorsun. Ama dedigim gibi ev sayisi az ve kiralik arayan cok oldugundan randevular tek tek olmuyor. Firma bir tarih belirliyor ve o tarih saatte tum evi gormek isteyenleri topluyor. Hurra 30 kisi birden ev bakmaya gidiyorsun. Ev burosu yetkilisi geliyor, evi gosteriyor 30 kisiye birden. Diyelim ev aklina yatti, tutmak istiyorsun. Iste is burada abzurtlesiyor. Eve seninle beraber genelde baskalari da talip oluyor. Ve sen evi degilde, firma seni seciyor. Peki firma neye gore kiraci seciyor? Bir kac kriterleri var. Bunlardan ilki maddi kriter. Ev firmasi evi tutmak isteyenlerden son 3 aylik maas belgelerini istiyor. Ilk baktiklari kriter maasin bu evi tutmaya yetiyor mu? Kesin olmamakla birlikte eve giren resmi maasin ev kirasinin en az uc kati olmasi gerekiyor. Diyelim evin kirasi ve diger masraflar 600 €. O zaman o evde yasayacak insanin ya da kari kocanin maasinin toplamda en az 1800€ olmasi gerekiyor. Yani sen “sanane lan ben 1000 € aliyorum ve 700 € luk evde oturmak istiyorum” diyemiyorsun. Diger kriterlerde kac aydir is yerinde calisiyorsun, is kontratin gecici mi surekli mi gibi maddi gucune yonelik. Diyelim biz o evi gormeye gelen 30 kisiden 4 kisi olarak evi begendik ve bizden istedikleri evraklari verdik ve 4 kisininde maddi kriterleri uyuyor, o zaman neye gore karar veriyorlar? O zaman tamamen ev burosundaki yetkilinin insafina kalmis durumda. Adam ya da kadin hangisini daha uygun bulursa ona okey veriyor ve digerleri ev arama maceralarina devam ediyor.
– Berlin klasik buyuk sehirler gibi merkezde cok genis olmayan pahali evlere sahip. Sehir disina ciktikca bahceli mustalik evler bulabiliyorsun. Ama sehir icinde 1+1 ya da 2+1 daireli apartmanlar mevcut. Ve yapilarin tamamina yakini eski. Eskiden kastim kotu degil bu arada. En yenisi 30 senelik olan geneli 50–60 senelik apartmanlar. Sehrin merkezinde 3+1 daire bulmak cok zor. Olanlar da cidden pahali. Ama uygun 1+1 ya da 2+1 daireler mevcut. Bu arada Berlin son yillarda kiralar cok artmis olmasina ragmen Avrupa ortalamasina gore barinma konusunda gayet uygun. Kendimden ornek vereyim. Biz uzun bir arayistan sonra 60m2 1+1 onuncu kat bir daire bulduk. Lokasyon olarak Istanbul’da Mecidiyekoy ile Nisantasi arasina denk gelecek bir bolgede oturuyoruz. Aylik isinma, su, apartman giderleri dahil olarak 620 € oduyoruz. Burada kiralar genelde bu sekilde odeniyor. Isinma, su, apartman v.b. giderler kiranin icinde. Sene sonunda ise isinma ve su sayaclari olculuyor. Eger ortalama uzerinde bir kullanim yaptiysan ek para veriyorsun. Daha az kullandiyasan bu sefer sana geri odeme yapiyorlar. Ayrica evle ilgili tum sorunlarda firmayi arayarak cozum bulabiliyorsun. Demirbas sayilabilecek her turlu alet (Ör: Sifon, lavabolar, elektrik tesisati v.b.) ile ilgili bir sorun yasarsan ev burosunu ariyorsun ve onlar tamirci gondererek hallediyorlar.
– Ulasim olarak Berlin cok gelismis bir sehir. Metro (u-bahn), tramway, banliyo (s-bahn) ve otobuslerle sehrin her yerine cok kolay ulasim saglayabiliyorsun. Garip gelebilecek seylerden bir tanesi de, toplu tasima istasyonlarinda turnike olmamasi. Yani girerken kart basma filan olayi yok. Onun yerine belirli donemlerde toplu tasima araclarinda görevliler bilet kontrolu yapiyor. Eger biletin yok ise 50€ gibi (tam bilmiyorum acikcasi) bir ceza oduyorsun. Adamlar turnike filan koymak yerine bu yonetimi secmisler. Yani istersen yakalanana kadar ucretsiz her yere gidebilirsin. Tabiki risk aliyorsun. Yakalanirsan aninda basiyorlar cezayi. Bunun disinda Berlin benim bildigim diger Avrupa sehirlerine gore ulasim konusunda biraz pahali. Tek yon gidis bileti 2.70 €. Aylik alirsan ise daha ucuz oluyor. Berlin’in buyuk cogunlugunu kapsayan AB tipi aylik bilet 80€. Bu bilet ile sinirsiz sekilde her türlü toplu tasima aracina binebiliyorsun. Bu biletin bir diger güzelligi de aksam 8’den sonra ve tüm haftasonu yaninda bir yetiskin ve 2 cocuk da bu biletle seyahat edebiliyorlar. Tam aile isi. Benim is yerim yakin oldugundan ben ise yuruyerek gidip geliyorum. Esim bu bileti aliyor. Aksamlari ve haftasonlari baska ucret odemeden gezebiliyoruz.
– Berlin ve cevresinde 200bin Türk yasiyor. Yani toplam nufusa gore orani %6 (Berlin 3.5 milyon civarinda insan yasiyor). Fakat hayatin icerisinde o kadar aktifler ki Berlin’i acikcasi bir Türk sehri sanabilirsiniz. Gundelik hayatta dukkan sahibinden, garsonuna, otobus soforunden, memuruna her alanda Türk’lere cok sik rastlayabiliyorsunuz. Hatta biraz abartiyorum sanabilirsiniz ama Berlin’de tek bir kelime yabanci dil bilmeden ömrünüzü idame ettirebilirsiniz ki ornekleri de mevcut 🙂 Alisveris bakimindan hic bir sikinti cekmezsiniz cunku her yer Türk marketi dolu. Yeme icme konusunda hic bir sikintiniz olmaz cunku adim basi donerciden ve Türk restorantindan gecilmiyor. Giyim kusam, elektronik esya v.s. akliniza gelebilecek her konuda sayisiz Türk esnaf var. Ve bu belirli bir Turk mahallesi, gettosu seklinde degil. Her yerdeyiz 🙂 Buradaki Alman cocuklari döneri Alman yiyecegi saniyor diyeyim oyle anlayin. Ya gece saat uc, kafaniz kiyak, arkadaslarla Turk meyhanesinden cikmissiniz, raki uzeri bir iskembe icelim diyorsaniz, o bile var. Kisacasi Berlin Turkiye konusundan herhangi birseye ozlem duyacaginiz bir yer degil, ayrica adaptasyon konusunda da bu yogunluk size bir yandan avantaj bir yandan da dezavantaj sagliyor. Avantaji malum, dezavantaji ise, oncelikle dil ogrenmede karsiniza cikiyor. Bu denli, tek kelime Almanca bilmeden hayatinizi idame ettirebildiginiz bir ortamda, kendinizi dil kullanmaya zorlayarak dil ogrenme mevzusu pek gecerli olmuyor. Bunun disinda kendi gettosuna. kulturune sikisip, hayatin diger alanlarinda da Almanya’ya entegre olamamis bir toplum ortaya cikiyor ki bu yazinin konusu degil.
– Berlin sadece Türklerin yogun yasadigi bir sehir degil. Her milletten inanilmaz fazla sayida insan var Berlin’de. Türk ve Arap yogun olmakla birlikte, Afrika, Polonya, Italya, Yugoslavya ve Kore basta olmak uzere envayi cesit milletten insan mevcut. Almanlarin deyimiyle tam bir multikulti (coklu kultur) sehri. Hatta multikultisi biraz fazla kacmis da denilebilir 🙂 Bunun hayata en buyuk etkisi, burada kimse yerli degil, o nedenle kimse de yabanci degil. Tam bir ortak kultur sehri. Bu nedenle kendinizi kimsenin yaninda yabanci hissetmiyorsunuz, cunku biliyorsun ki o da ya da onun babasi da baska biryerden gelmis durumda. Bu Almanlar icin de gecerli. Sehrin kulturu bu sekilde olustugu icin kimse kimsenin kokenini sorgulamiyor. Irkcilik az. Berlin’liler yabancilardan daha cok güney Almanya’lilardan hoslanmiyorlar. Bu multikulti olayi hayatin tamaminin icine islemis durumda. Berlin her anlamda Almanya’nin en Alman standartlarinda olmayan sehri. Hafif kaotik ve ucuk, belirli oranda duzensiz (ki Turk standartlarina gore duzensiz demek de biraz ayip oluyor vallahi allah carpar ama bahsettigim sey Alman standarti :). Gundelik hayatta da bu boyle, is hayatinda da.
– Berlin duvar acildiktan sonra ve baskent olmasiyla birlikte cehresi degismis bir sehir. Onceden guclu bir sanayi sehriyken, baskent olduktan sonra sanayinin guneye ve Hamburg tarafina kaydigi, bunun yerini ise burokrasinin yani sira kultur, sanat ve yaratici islerin aldigi bir sehir olmus. Bu nedenle sehirde cok fazla sanayiye dayali is mevcut degil. Fakat bilisim sektoru ise tam tersi sekilde guclu durumda. Tam bir startup sehri. Onlarca irili ufakli startup cikartmis ve cikartmaya devam ediyor. Örnegin gectigimiz aylarda Yemeksepeti’nin ucuk bir fiyata satin alan Delivery Hero 2011’de kurulmus Berlin merkezli bir startup. Delivery Hero gibi tonlarca ornek var. Zaten Berlin yavas yavas Avrupa’nin startup baskenti olarak aniliyor ve Alman hukumetinin de hedefi sehri bu dogrultuda guclendirmek. Benim calistigim firmada mazisi cok uzak olmayan, iki sene once bir baska buyuk yazilim grubu tarafindan satin alinmis bir startup.
– Turkiye ve Almanya arasinda calisma hayatini kiyaslamam gerekirse, benim calistigim sektor bakimindan cok buyuk farklar yok aslinda. Bilisim sektoru yapisi bakimiyla dunyaya entegre olmus bir sektor oldugundan, burada ya da Istanbul’da cok farkli bir ortamla karsilasmiyorsunuz. Ama bilisim sektoru ozelinden cikarsak, genel anlamiyla is yasami Türkiye’deki is yasamindan farkli. Oncelikle bakis acinizi kisa vadeli, sorun cozmeye yonelik olmaktan cikartarak daha uzun vadeli sorunun ortadan kaldirmaya yonelik bir yapiya cevirmeniz gerekiyor. Cunku burada isler bu sekilde isliyor. Birazdan daha detayli anlatacagim bu durumu ama ondan once gundelik hayattaki is farkliliklarindan bahsedeyim. Is yerim Berlin’in tam merkezi sayilabilecek, pahali markalarin, butiklerin ayni zamanda bir cok buyuk firmanin ofisinin bulundugu unlu bir cadde uzerinde. Ama oglen tatillerinde disariya cikip bir milletin kilik kiyafetine bakin, bir cogunu Maslak’ta birakin bir firmaya, Maslak sinirindan iceri sokmazlar 🙂 Kisacasi Alman’lar (en azindan benim gordugum kadariyla) giyim kusam konusunda oldukca rahatlar. Bu konudan cok memnunum, cunku ilk defa calistigim bir yerde benden daha sekilsiz giyinen insanlar var ahjskhsjkhsjk. Tabikide bir banka calisani ise takim elbiseyle gidiyor ama onun disinda herkes rahat ve salas, genel manasinda da Alman’lar en az benim kadar giyinmekten anlamiyorlar 🙂 Birinci gozume carpan farklilik bu is hayatinda, kimse ustune basina ozen gosterme derdinde degil, dolayisiyla giyim-kusamla edinildigi sanilan (belki de Turkiye’de gercekten edinilen) statu burada yok. Tum yaz boyunca firmanin neredeyse tamami (ve disarida gordugum bir cok insan) ise sortla geldi. Misal bizim Ceo 40’ina henuz varmamis, ise kirli sakalla ve yirtik jean ile gelen bir ademoglu. Bu arada ise her gun bisikletle geldigini de eklemem lazim. Ve kendisine XXX Bey yerine direk XXX diye ismiyle hitab ediyoruz. Ikinci farklilik bu daha dusuk seviye resmiyet. Ve bu sadece bizim firmada boyle degil. Hemen hemen her yerde insanlar o asiri samimiyetsiz bey-hanim kaliplarini kullanmadan direk isimleriyle hitap ediyorlar. Siz yerine sen kulturu hakim diyebiliriz. Bir ucuncusu de o oglen yemegi, sirket servisi filan durumlari yok. Burada hemen hemen herkes ise toplu tasimayla ya da bisikletle geliyor, oglen yemegi olayini da evden getiriyor. Yemekhanesi olan buyuk yerlerde var tabiki de ama o yemekhanelerde genelde ucretli.
– Tabiki is hayatindaki farkliliklar bununla sinirli degil. Bir cok farklilik soz konusu ama bunlar sadece is hayatiyla alakali olmadigindan ayri bir baslik altinda anlatayim. Almanlar gercekten basarili bir toplum. Bunu zaten her alanda goruyoruz. Peki nasil oluyor da bu basariyi yakaliyorlar? Senden, bende ne farklari var? Aslinda cok buyuk farkliliklari yok. Ben buraya tasinmadan once kafamda cok daha farkli bir Alman profili vardi. Ama o kafamdaki farkiliga sahit olamadim. Tabiki farklilar, ayni kulture sahip degiliz ama o basma kalip Alman profili tamamen bir halusulasyon. Sanildigi gibi duygusuz degiller. Sanildigi kadar akilli degiller. Bunlarda sen ben gibi insan. Akillisi var aptali var tembeli var caliskani var öküzü var melegi var. Eee peki nedir fark? Alman toplumunu dünyadan ayiran iki temel fark var. Ve bütün basariyi o fark belirliyor. Bu farklardan ilki, toplum olarak özgüvenleri yuksek. Bu artik genetik yapidan mi kaynaklaniyor, yoksa zaman icerisindeki yetistirme tarzlarindan mi kaynaklaniyor bilemiyorum ama ukelalik derecesinden özgüvenleri yuksek insanlar Alman’lar. Cocukluktan itibaren de bu sekilde yetistiriyorlar. Hani o klasik örnek vardir sen yere dusersin cocukken annen hemen kosar kaldirir ama bir Alman anasi umursamaz bekler ki cocuk kendi kalksin yerinden. Ama bu yetistirme tarzi pedagojik olarak kendini yetistirmis egitimli bireylerde degil sadece derece daha egitimsiz bireylerde de böyle. Iste bu sekilde yetistirilen ve birey olmasi ogretilen cocuklar, buyuduklerinde de senden benden daha saglam bir ozguvene sahip oluyorlar. Kendini baskasiyla kiyaslama ihtiyaci duymuyor. Ahmet’lerin oglu sinifi gecmis sen gecemedin diye bir baski gormedigi icin omrunun sonuna kadar Hans’in ogluyla kendini mukayese etme geregi duymuyor. Kendi hayatini yasiyor. Ezilmiyor. Birey olabiliyor. Ve birey olabilmek, ozguven sahibi olmak basarida cok cok onemli. Bu birinci gordugum farklilik. Gelelim ikinci ve bence en önemli farka. Sabir. Bu kismi sozluge de yazmistim oradan alayim. Soguk kanli olduklarindan sabretmeyi biliyorlar. ve her basarinin temeli de sabretmeye dayaniyor. simdi soyle bir orneklemeyle aciklamaya calisayim. dunya uzerinde yapilan her isin iki asamasi vardir.
1: planlama
2: uretim
simdi bu asamlari inceleyelim. yapilacak bir isin onceden bir taslaginin olmasi gerekir. ve bu asama biraz sancilidir. cunku ortada birsey yoktur. uzun surer. detaylarla ugrasirsiniz. Bir Akdenizlinin buna sabri yoktur. Ama Alman oyle degil. Bazen seni kanser edebilecek kadar uzun uzun bir konu hakkinda tartisir, olcer bicer, planlar. Sen kafani taslara vurursun, canin sikilir. Ama onun icin bu cok normal bir durumdur. Uzun uzun, sikilmadan, sabirla planlar. kervani yolda duzmez.
Ikinci asama olan o isi ortaya koyma yani uretimde de durum aynidir. Alman daha onceden yapilan plana bakar ve sonuna kadar bu plan dahilinde olayi tamamlar. Plandaki noktalari atlamaz. Önceden bu planin icine konulan bir cok isi sen angarya olarak gorup sabirsizligindan dolayi aman siktir et derken, Alman demez. Söyle orneklemeye calisayim. Önceden bir isi planladik ve bu 10 adimdan olusuyor. Onuncu adim ise cok kucuk birsey. Mesela bir urun uretiyoruz, ilk dokuz adim urunun uretilme asamalari, son adim ise elle urunun duzgunlugunun kontrolu. Ama zaman kisitimiz var. ve bu elle kontrol cok zaman aliyor. Sen bu urunlerin ilk elli tanesini elle kontrol ettikten sonra baktin birsey olmuyorsa kalanlari kontrol etmeyerek zaman kazanmaya calisirsin. Alman calismaz. alman bastan plani 10 adim olarak beynine yazmistir ve 10 adim olarak tamamlar. Sen ya siktir et lan bir bok olmaz dersin, Alman’in buna kafasi basmaz. Sabreder, o planlanan 10 adimi da tamamlar.
Iste bu iki temel ozellikleri sayesinde Alman’lar cok basarili bir toplum olusturabilmislerdir. Sabirli ve ozguvenleri yuksek bireyler olduklari icin, sistemler olusturabilmisler, egitim sistemini mukemmele yakin dizayn etmisler, iyi muhendisler yetistirebilmisler.
– Tekrar is hayatindaki farkliliklara donelim. Alman’lar pratik zeka sahibi degiller. Cunku onceden de dedigim gibi buradaki olay, bir sorunu kisa vadede hemen cozecek sekilde hizli cozumlere yonelik degil. Uzun vadeli sorunu tamamen ortadan kaldirmaya yonelik. Bakis acilari bu sekilde olduklarindan pratik cozumlere ihtiyac duymuyorlar. Belki de bu taraflari olmadigi icin buna yeltenmiyorlar. Bu nedenle buradaki hic bir is bir insanin pratik zekasina birakilmayacak sekilde tasarlaniyor. Bu duruma sahip olmadiklari icin insana dayali durumlari ortadan kaldirip tamamen sisteme dayali bir yapi kurmuslar. Iste tam anlamiyla is hayatindaki farklilik ta burada basliyor. Cok kucuk yaslarda basladigim calisma hayatinda cok kucuk firmalardan ülkenin en buyuk holdingine kadar bir cok yerde calistim. Meslegim geregi de direk calismasam da bir cok firmanin ic isleyisini gorme firsatim oldu. Ve sunu kesfettim. Ne kadar buyuk olursa olsun, bizde firmalar ve calisma hayati tamamen insanlara dayali. Hatta size abarti gelebilir ama bir cok firma bence bir kac insanin olaganustu becerisi uzerine hayatta kalabiliyor. Iste Almanya’da bu olay yok. Almanlar boyle pratik cozum ureten insanlar uzerine dayali bir calisma hayati yerine insan farketmeksizin isleyecek sisteme dayali bir calisma yapisina sahipler. Biz bunu berememisiz cunku sistem kurmak zaman ve SABIR gerektiriyor ve bu bizde yok. Almanlar her isi sistematik sekilde kurgulayip bunu yazili hale getiriyorlar. Biz bir urun ortaya koyarsak sonrasinda onla ilgili (zamanimiz kalirsa tabi) ne asamlardan gectigimizi ve nasil yaptigimizi belirten bir dokumentasyon hazirliyoruz. Alman ise bunu ise baslamadan o isi nasil yapacagini ve ne asamalardan gececegini belirten dokumani hazirliyor. Bizde o isi yapacak adami denklemden cekersen ancak onun kadar o isi becerebilecek bir adam bulman gerekiyor ki isi bitirebilesin. Almanya’da ise o isin ortasinda herhangi bir muhendisi cek, yerine yenisini koydugun anda is devam ediyor. Cunku Alman isten once o isin nasil yapilmasi gerektigiyle ilgili sistemi kuruyor.
– Calisma suresi burada da haftada 40 saat. Tabiki bu full time diye tabir ettigimiz islerde. Burada yari zamanli da bir cok is var. Mini job diye tabir edilen haftada bir kac gun calistiginiz isler de mevcut. Ama normal calisma saati 40 saat ve asgari saat ucreti brut 8.5 euro’dan az olamaz. Ayrica izin suresi de full time calisan birisi icin senede 20 gun yani 4 hafta. Bu minumum, calisilan firmaya gore degisebiliyor. Bir cok firmada bu sure 6 hafta. Ayrica buna bizdeki gibi bir sene calistiktan sonra hak kazanmiyorsunuz. Bir ise girdiniz ve deneme sureniz bittigi andan itibaren bu 4 hafta izninizi kullanmaya baslayabilirsiniz. Fazla calisirsaniz da mesai alirsiniz bunu da not olarak duseyim.Son olarak dogum izni burada 2 sene. Bu iki senenin tamamini anne kullabiliyorken, duruma gore baba da bu iznin bir kismini kullanabiliyor. Diyelim anne 1 bucuk sene aldi. Son alti ayi baba da kullanabilir. Resmi tatillere de gelirsek en az bizdeki kadar cesitli ve bollar 🙂
– Is hayatinin disinda bu amcalar nasillar derseniz, hic te fena sayilmazlar 🙂 Ama hafif ukelalar ve bu bazen sizi deli edebiliyor ki ben kendimden ukela insana pek tahammul edemem 🙂 Benim Alman bakisi dedigim bir bakislari var, boyle bazen siz birsey soylediniz mi (lan sen ne diyorsun gerizekali) der gibi gozlerini sola yatirip size bir bakis atarlar. Boyle agizlarina firinci kuregiyle vurmak istiyorsun. Bunun disinda yolda, otobuste, asasonrde tani tanima selam verirler. Fena adamlar degiller ama bir cesidi var ki her gun kavga etmemek icin kendimi zor tutuyorum. Satis gorevlileri ve garsonlar. Aman allahim, dunyada bu kadar ukela bu kadar saygisiz bu kadar kendini begenmis ikinci bir calisan toplulugu daha olamaz (aa pardon Fransiz’lar disinda). Ya buradaki garsonlarin herhangi biri Türkiye’de herhangi bir mekanda olsun ucuncu gun mekanin onunde onu dovmek icin kuyruk olusur. Ya daha dun basima geldi, sirketin orada bir market var. Marketin girisinde de kucuk bir pastahane gibi bir kisim var. Genelde oglen yemeklerini orada yiyorum. Tavuk but satiyorlar. Dun gene tavuk but soyledim, gitti aldi tavugu koydu tabaga ve bana dondu Almanca hardal ister misin diye sordu. Ama o an bakisi gormeniz lazim, hali tavri. Sanki hardal ister misin diye sormuyor, ben onun hardalini calmisim simdide piskin piskin onla bunu konuyu tartisiyormusum gibi. Hardali tabaga bir koyusu var. Ya bu dediklerim anlatilmaz ancak yasanir. Burada uc gun gecirin ne demek istedigimi anlayacaksiniz. Bu sana bana ozel degil herkese boyleler. Hemen hemen hicbir garsondan, satis gorevlisinden nezaket beklemeyin. Size gosterecekleri tavir uc asagi bes yukari (bu sictigimin seyini bir an once al ve siktir git) olacak. Neden boyleler bilmiyorum ama geneli boyle. Ben her gun sinirlensem de kisisel algilamayi ogrendim ve takmiyorum. Bunun disinda bir baska beni kanser eden ozellikleri de cok konusmalari. Aman yarabbim. Hem cok hem de nasil bos konusuyorlar inanamazsiniz. Ya bir kazagin koyu kirmizi mi yoksa kirmizi mi oldugu hakkinda 45 dakika durmadan konusabiliyorlar. Hic sikilmadan ahsjkhskhskjhs. Ve bu her konuda gecerli. Boyle tartistiklari konulari bir gorseniz kafayi yersiniz. Belkide boyle olmak lazim biraz. Cunku her konuyu en ince ayrintisina kadar irdelemeden, acikliga kavusturmadan kapatmiyorlar. Misal bir cok dilde bir konu hakkinda anlasmak icin ne sordugun soru cumlesi “Tamam mi?” dir. Tamam ya da hayir dersin. Almanlarda bu cümle “Alles klar?” yani her sey net mi acik mi seklinde. Ve sen kazara nein dersen sictin. Klar olana kadar anlatmaya devam ediyorlar ahjkshsjkhs. Iste boyle bir millet Almanlar. Genel anlamda sevdim keratalari.
– Bir baska bahsetmek istedigim konu da Pfand. (Bu arada dedigim gibi aklima gelenleri maddeler halinde yaziyorum o yuzden bir konu butunlugu beklemeyin, konudan konuya atiliyorum) Burada aldigimiz hemen hemen her sise bizde depozito denilen Almanca’da ise pfand diye gecen sekilde. Yani diyelim bir bucuk litrelik su aldin, su 1 euro 25 cent’te sisenin pfand’i. 1,25 € ödüyorsun. Sonra da bu siseleri evde biriktirip, tekrar markete goturuyorsun. Her marketin icinde pfand toplama makineleri var. Makineye siseyi koyuyorsun, barkodu okuyor. Tum sisleri makineye atinca basiyorsun tusa sana markette harcayabilecegin odeme fisini veriyor. Amcalar geri dönusum mevzusunu bu sekilde cozmusler. Ayrica marketlerin hicbirinde poset vermiyorlar. Posetler parayla satiliyor. Bu nedenle hemen hemen herkes yaninda cantasinda poset ya da bez canta tasiyor. Bu uygulamanin gecmedigi tek istisna var o da Türk marketleri ahjkshskjhs. Türk marketlerinde satilan urunlerin hemen hemen hic birinde Pfand yok ve tamamina yakininda sinirsiz poset veriliyor.
– Bu arada Türk marketi demisken, surusune bereket Türk marketi mevcut. Bolu, eurogida, öz gida v.s. Türkiye’de bulabildiginiz her ürünü burada da rahatlikla bulabilirsiniz. Sadece Türk marketi degil tabiki bir cok Alman marketi de var. Özellikle bizdeki Bim’in market modelini dunyada ilk olusturan Aldi ve onun benzeri Lidl cok uygun marketler. Burada tum marketler pazar gunleri kapali. Hatta pazar hemen hemen her yer kapali. O nedenle alisveris icin genelde Cumartesi gunleri her yer tiklim tiklim dolu oluyor. Peki fiyatlar ne durumda? Almanya’da hayat pahaliligi ne durumda? Buna gelmeden bir konuyu daha acikliga kavusturayim.
– Euro-Tl olayi. 1 euro kurda 3.5 tl ye yaklasti ama gercek hayatta kiyaslama yapmak adina 1 Euro= 2 TL seklinde hesaplama yapmak gerekiyor. Yani 2000 liralik alim gucu 1000 euroluk alim gucune esit. En azindan benim kendi hesaplamam bu sekilde. 3 kusurle carpinca tum hesap kayiyor ahjkshskjhs 🙂
– Gelelim hayat pahaliligina. Ben size kendi yasamimdan ornek vereyim. Aylik temel masraflarimiz soyle;
625 € Kira (Su ve isinma dahil) (Evden bahsetmistim sehrin merkezinde 1+1)
140 € Hanimin, benim cep telefonlari (iphone 6, galaxy alpha), aylik 3er gb internet, sinirsiz konusma, sinirsiz sms, TR’ye 60 dk arama, Eve 25mbit sinirsiz internet, 7 Türk kanali dahil kablo tv, ev telefonu. Vodafone’un 24 ay taahütlü sekilde bunlarin hepsine odedigimiz fiyat.
15 € Elektrik
80 € Aylik sinirsiz toplu tasima bileti
60 € benim aylik toplu tasima biletim (Gündüz 10’a kadar binemiyorsun, 10’dan sonra sinirsiz)
400 € iki kisilik ailenin aylik market masrafi (yeme, icme, temizlik, oglen ise goturdugumuz yemekler v.s hepsi)
150 € disarida yedigimiz haftasonu yemekleri filan.
200 € sosyal etkinlikler (sinema, tiyatro filan).
Yani toplamda 1800€ a yakin temel harcamalarimiz var iki kisi.
Simdi bir liste halinde buradaki bazi urunlerin fiyatlarini da yazacagim ki karsilastirma icin bir ön fikir olsun.
1 Lt cola 0,70 €
Beck’s 0,33 L Bira 0,80 €
8’li tuvalet kagidi 2,50 €
Camasir makinesi deterjani Ariel 8Kg 100 yikama 35 €
Bulasik makinesi deterjani Finish 36li tablet 5,5 €
Kisa Camel 5,20 € (Burada paketlerde 19 sigara var 20 degil :))
1 kilo kiyma 4 €
1 litre süt 1 €
1 kilo pirinc 1.50 €
1 paket makarna
1 kilo domates 1,50 ile 3 € arasi
1 kilo patates 0,50 €
1 kilo biftek 9 €
1.5 lt Su 0,60 €
Head and Shoulders sampuan 300ml 3,70 €
250gr Tereyagi 1,20 €
1Kg sofralik zeytin 7,60 €
1kg tam yagli beyaz peynir 12€
500gr Caykur Rize turist cayi 3,80 €
500gr yogurt 1 € civari bu cok degisiyor ya yogurdundan yogurduna gore
1 Lt benzin 1,40 € civari.
Karsilastirma yapmak icin kucuk bir liste. Bunun disinda hayatin icinden de bir kac ornek vereyim. Bir kafede kahve ictiniz diyelim ortalam 2 euro ödersiniz, ayni sekilde bira da 2 ile 4 euro arasinda degisiyor. 5 euro’ya bir bardak viski ya da 7–9 euro arasina bir bardak koktayl icebilirsiniz. 15 euro civarina guzel bir oglen yemegi yersiniz. Yada misal bizim sirketin orada buyuk ve guzel bir restaurant var. Gunluk oglen menuleri var. Mesela her persembe sinitzel gunu. Bir kocaman sinitzel yaninda patates kizartmasi ve yemek sonunda kucuk bir puding ya da jöleli menu 7 euro. 3 euro’ya da bir bardak bira icip 10 euro harcarsiniz. Buranin simiti var bretzel ya da pretzel diye geciyor. 0,70 €. sinema bileti 12 €. Park ucreti 2,5 € giris ve her saat basina 2 € gibi ortalama. Iyi bir camasir makinesi 350 € civari ayni sekilde iyi bir bulasik makinesi de. 400 €’a 55″ Samsung Led tv alabiliyorsunuz.
– Benzin demisken burada benzinin sabit bir fiyati yok gunun her saati degisebiliyor. Misal sabah is saati ve aksam is cikis saati pahali, hafta sonlari pahali. Ama hafta ici misal sali oglen ucuz oluyor. Takip etmek lazim. Birde benzincilerde pompaci yok. Kendiniz dolduruyorsunuz. Buradan baska bir olayi aciklayayim. Almanya’da luks sayilabilecek, keyif sayilabilecek bir cok kucuk ayrinti yok. Misal bu pompaci olayi. Ya da herhangi bir yerde Vale goremezsiniz. Ya da hemen hemen her restorantta yemek yedikten sonra, tepsinizi kendiniz kaldirip ortak toplama alanina birakirsiniz. Garsonlar bu ise bakmaz. Bu ve benzeri kucuk seyler bizim ulkemizden farkli. Buna alismak lazim 🙂 Ve bu sadece kucuk seylerde de degil hemen hemen her iste biraz kendin yap durumu var. Misal eve bir laminat doseteceksiniz, bunun ustasini bulmak zor, bulsan bile burada ustalik gerektiren her is acayip pahali. Saat ucretleri filan yuksek oldugundan, tadilatini tamiratini kendin yapiyorsun. Hatta soyle bir ornek vereyim. Ev tasiyacaksin diyelim. TR’de ne yaparsin gider bir tasima firmasi bulursun ki zibil gibi var. Onlar halleder. Burada da var ama acayip pahali onun yerine insanlar araba kiralayip kendi hallediyor. Evet burada kucugunden buyugune ehliyetin var ise kamyonet ya da kamyon kiralayabilecegin yerler var. Gidiyorsun 4–5 saatligine 20–30€ a filan kamyonet kiraliyorsun. Aliyor kamyoneti esyani tasiyor geri veriyorsun.
– Simdi benzinden su meshur ikinci el arabalarin ucuz olmasi durumuna gecelim. Gercekten ucuzlar 🙂 Berlin asagilara gore biraz daha pahali olsa da araba almak cidden kolay. Esimin is yeri biraz uzak oldugundan (uzak dedigimde 8 km filan ahjshjs) bir kac toplu tasima degistiriyor. Bizde ona bir araba bakalim dedik. Simdi size iki uc ornek verecegim. 2000 Model, 80bin km’de ici disi saglam, duz vites klimali bir Renault Clio’yu 1500€’a alabilirsiniz. Ya da 98 model binilebilir durumda bir Opel Corsa’yi 800€’ya. Biz biraz baktik ettik 2006 model 52bin km’de otomatik, ici deri, park sensorlu tertemiz bir Bmw 318 aldik. 8500€ ödedik. Senelik 3.80 filan faizle 24 ay takistle aldik. Burada asgari ucret dedigim gibi 1000€ civari. Yani araba bir asgari ucretlinin 8.5 maasina denk geliyor. Turkiye’de bu arabanin satis fiyati ise sahibinden’den baktigimde 45bin lira 50bin lira arasinda degisiyor. Arabanin senelik vergisi 150€ civarinda. Ayrica 1000 € kadar da senelik kasko masrafi var ama biz ilk defa araba aldigimiz icin bu kadar yuksek zamanla dusecek. Burada kasko fiyatlari ehliyetinin yasina, ilk araban olup olmamasina, ergen cocugunun olup olmamasi gibi seylere gore cok degisiyor. En yuksekten baslayip zamanla kazan yoksa dusuyor filan.
-Kulturel anlamda Berlin daha once de dedigim gibi Almanya’nin kalbi. Aradigin her turlu kulturel aktiviteyi burada bulabilirsin. Cok cesitli sanat galerilerinden, bir cok degisik tiyatro topluluguna, envayi cesit muzik etkinligine v.s. ev sahipligi yapiyor. Yilin her zamani mutlaka yapacak birseyler bulabilirsin. Ayrica Berlin gece hayati konusunda da cok iddali bir sehir. Hatta elektronik ve teknonun dunya baskenti. Ayrica bir cok irili ufakli festival de yil boyunca cesitli zamanlarda ortaya cikiyor.
-Sehrin ortasinda kocaman TierGarten dedikleri bir park var. Ama harbiden kocaman. Istedigin zaman git, yuruyus yap. At battaniyeni dinlen. Biz arada bir alip batteniyemizi gidip ufak atistirmaliklarimizi da yanimiza alip mini piknikler yapiyor, kitap okuyor dinleniyoruz. Bunun disinda da sehir cok yesil. Sadece Tiergarten degil sehrin tamami agaclarla kapli. Ayrica sehir ucsuz bucaksiz sekilde dumduz 🙂 en ufak bir tepe goremezsiniz. Sehrin icinden iki tane nehir geciyor ve etrafinda bir cok irili ufakli gol var. Bazen hafta sonlari gol kenarina dinlenmeye gidiyoruz. Muzeleri ve tarihi yerleri ise hic saymiyorum. Avrupa’nin en cok turist ceken sehri diyeyim gerisini siz dusunun. Yakinda bir yazi da bu konuda yazacagim tabi firsatim olursa. Burada iki uc gunluk bir gezi plani anlatacagim.
Simdilik aklima gelenler bu kadar. Lafi biraz fazla uzattik ama daha anlatilacak cok sey var. Zaman icerisinde bloga burada gordugum yasadigim bir cok seyi yazmak istiyorum. Peki neden? Aslinda cok basit iki nedeni var birincisi kafamda hergun kurdugum cumleleri yaziya dokerek rahatlamak. Ikinci neden ise bu dusuncede olan insanlar var ise bir nebze yardimci olabilmek. Ben buraya gelmeden, bu karari almadan once bir cok kaynaktan faydalanmaya calistim, faydalandim da. Istiyorum ki bu dusuncede olanlar var ise onlara da bir nebze benim aciklamalarla faydam dokunsun. Becerebildiysem ne mutlu bana. Saglicakla kalin ve her turlu sorunuzu cekinmeden yorum kismina ya da ozgur [at] ozgurozturk.net mail adresine maille ya da https://twitter.com/aytimenicir adresinden twitter araciligiyla sorun. Elimden geldikce cevaplamaya calisacagim.
0 Comments